İnanan insanlardan...
İnanan insanlardan daha büyük silah yoktur.Cenab Şehabeddin’ in “Tiryaki Sözleri”nde şöyle bir cümle var:
“İnkâr ile başlamayan iman temelsizdir, inkâr imanın ya mebdeidir (başlangıcı), ya da müntehasıdır (sonudur).”
Bu çok kere doğru çıkan bir hükümdür.
Tanzimat’tan hele Galatasaray Lisesi’nin kuruluşundan sonra, garba (batıya) açılan pencereden ışık alanlar vaktiyle ailelerinden imanlı yetişmemişlerse garbın şaşasından gözleri kamaşıyor, bir türlü hakikatleri göremiyorlar. Buna örnek isterseniz, sizlere Servet-i Fünuncuları örnek gösteririm. Bunlar ve bunların yolundan gidenler sapık fikirlerin hışmına uğramışlardır. Ama şunu da memnuniyetle müşahede ediyoruz ki, bunlardan bir kısmı mürşide (yol göstericiye) rastlayarak hidayete ulaşmışlardır. Bunların kimler olduğunu merak edip birkaç tanesinin ismini ve hidayete eriş sebebini soracak olursanız hepsini sayamam. Ancak bu güzel insanlardan birkaç tanesinin isimlerini arz edeyim:
* Fizyoloji Profesörü Prof. Dr. Kemal Cenâb, bu zat ömrünün son demlerinde hidayete erebilmiştir.
* Leyal-i Girizân sahibi Hüseyin Siret bey son devirlerinde mutasavvıf şâir Tahir’ ül- Mevlevi beyle teşriki mesaisi onun imanlı olmasını sağlamıştır.
* Fuat Şemsi bey, Merhum Zihni Efendi’nin “Münâkehat ve Müfârekât” isimli eserini okuyarak dinin ictimâi kemâline inandığını Hattat Merhum Hulisi Efendi’nin bir sözü ile ibadet itiyatını aldığını kendisi itiraf etmiştir.
* Necip Fazıl Kısakürek, meşayıh-i Nakşibendiyye’den merhum Abdulhakim Arvâsi hazretlerinin feyzinden nasip alarak selâmet sahiline ulaşmıştır. Bunu kendisi çeşitli vesilelerle birçok yerde ve birçok eserinde de beyan etmektedir.
* Nurettin Topcu, Avrupa’dan döndükten sonra ulemadan merhum Abdülaziz Efendi’den manevi nasibini almıştır. Merhum Tahir’ul-Mevlevi’nin Mesnevi derslerine ait kitabının son kısmına yazdığı anfine bir takriz ruhuna engin derecede tesir etmiş ve bu tesir amellerine de icra etmiştir. İnkişafı son derece câlib-i dikkattir.
Bu meseleye şunun için girdim:
Türk aydını, bütün hayatı boyunca dinden uzak, hatta dine uzak bir tavırla yaşamış olsa da, ölünce dindar ve mübarek muamelesi görmek ve öyle tanınmak istemektedir. Bu husus, Türkiye’ de dinsizliğin ananesinin bulunmadığını ve herhangi bir temele oturmadığını gösterir.
Şu hususa dikkatinizi çekiyorum:
Adam Allah’a Peygamber’ e inanmıyor. İnanmadığını da gizlemiyor. Böyle bir adama:
* Çocuğun var mı? diyorsunuz.
* Var! Diyor. Diyorsunuz ki:
* Peki, çocuğuna senelik ayakkabısını Cumhuriyet Bayramı’nda mı, Kurban Bayramı’nda mı alıyorsun?
* Kurban Bayramı’nda, diyor.
Peki, şimdi sizlere soruyorum:
Bu zat, niye çocuğuna Kurban Bayramı’nda ayakkabısını alıyor da bir başka bayramda değil. Dikkatinizi çekiyor değil mi?
Çekiyor.
Çünkü inançsızların bile %40 kültürü inançlılarla beraberdir. Bunu hiç kimse göz ardı edemez. Biz de edemeyiz.
Şu husus da son derece önemli bir tesbittir:
Türkiye’de herkes dini inanç hürriyetine sahiptir; fakat dini yaşama hürriyetine sahip değildir. Dinimizi yaşama hürriyetimiz olsa, Müslümanlar da Müslümanlığı da yaşamış olsa, siz görün Türkiye’de bir tane dinsiz, imansız kalır mı? Kim ister batakta yaşamayı. İnsanlar batakta olduklarının farkında olsalar orada çile çekmeye razı olurlar mı hiç. Ama bu sezdirilmiyor. Problem bu! Bunu Müslümanlar çözecekler, inşaallah…