Huzur Allah ile beraber olmaktadır.
Hepimiz Müslüman’ız, elhamdülillah… İslam dinine mensubuz.
Din takip edilen yol demektir. Bizler İslam’ın bize çizdiği yolda, onun koyduğu esaslar doğrultusunda yaşamakla hak dine uymuş olarak ona göre yaşıyoruz.
Dini üç noktada mütalaa ederiz:
* Hakiki dinler.
* Muharref (tahrif edilmiş) dinler.
* Bâtıl dinler.
Hakiki dinler:
* Allah’ın varlığını bildirir.
* Allah’a kulluğu emreder.
* Kâinatın Allah (C.C.) tarafından yaratıldığını bildirir.
** Bütün peygamberlere, semavi kitaplara inanmayı emreder.
* Ahiret gününün varlığını hatırlatır.
* İnsanlar arasında kardeşlik vücuda getirir.
* Akla, hikmete uygun olur.
* İnsanların kurtuluşuna vesile olur.
İşte bütün bu vasıflara haiz din İslâm’dır.
Muharref dinler, yani tahrif edilmiş, asliyeti kaybolmuş dinlerdir. Yahudilik, Hıristiyanlık tahrif edilmiş dinlerdir. Asliyetleri kaybolmuştur. Bugün Yahudi ve Hıristiyan olduklarını iddia edenler tevhit akidesine değil, uydurulana inananlardır. Ehl-i kitap da değillerdir.
Bâtıl dinler dediğimiz de insanların uydurdukları bir takım sahtekârlıklar içeren sapıklıklardır.
Allah indinde makbul olan din İslam dinidir. (Al-i İmran Suresi, ayet: 19). Diğerlerinin makbuliyeti söz konusu değildir. Bu Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle ifade edilir:
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette zarara uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran Suresi, ayet: 85).
Makbul din bir mekteptir, insana kendisini buldurur, içini-dışını, önünü-arkasını aydınlatır. Tükenmez saadete erdirir. Din insan için en büyük hürriyet kaynağıdır. Bugün de insanlığın en büyük ümidi dindir. Ancak dinin kendisinden beklenilen ümitleri gerçekleştirmesi için çok vasıflı, çok güçlü mensuplara ihtiyaç vardır. Vasıfsız, cahil ve beceriksiz kimseler din hizmeti yapamaz. Nitekim ortalığı hepimiz görüyoruz. İslam Türkiye’mizin önünde tek çıkar yoldur. Bu yolu kimler açacak, bu cihete yönelmekte kimler öncülük edecek? Bu cevaplanması gereken önemli bir sorudur. İslam ile Müslümanlar arasında büyük bir seviye farkı vardır. İslam çok yücelerdedir, Müslümanlar aşağıda kalmışlardır. Müslümanlar, İslam’ın seviyesine çıkmak zorundadır. Bu da ilimle, kültürle, sâlih amellerle, ahlâk ve faziletle olur. Bu özelliklere hepimiz yönelmeliyiz. Günümüzde bütün imkânlara rağmen insanlar bunalım içinde kıvranmaktadırlar. Sebep İslam’la olan irtifa farkındandır. “Müslüman’ım” diyenlerin bile büyük ölçüde iman değerlerinden uzaklaşması ve Kur’an’ın hayat kaynağı mesajına zıt yaşaması bunalımların ve doyumsuzlukların tek sebebidir. İslam’ı dikkate almayan toplumlarda huzursuzluğun bir türlü önüne geçilemiyor. Çünkü uyuşturucu kullanımı, aile içi geçimsizlikler, intihar olayları, gasp ve tecavüz olayları, alkol tüketimi, şiddet ve terör hadiseleri beden ve ruh sağlıklarını bozmuştur. Allah’tan uzak kalmanın cezasıdır bunlar. “Huzur Allah ile beraber olmaktadır” (Ra’d Suresi, ayet: 28).
Hak dini İslam’dır. Bizler de bu dinin mensubu olduğumuzu iddia ediyoruz. Eğer bir türlü huzur bulamıyorsak, Müslümanlar olarak olmamız gereken yerde olamıyorsak bu dinimizden değil; bizim, dinden uzak olduğumuzdandır. Din ile bağlarımızı sağlamlaştırdığımız gün hakiki Müslüman olacak; ancak o gün huzurlu olacağız.