Üç aylarımız gönüllerimizi ferahlatıyor
Ramazan ayının ilk habercisi bulunan Recep ayının içindeyiz. Bu mübarek ayda hayırlı işlere ve nafile ibadetlere devam eden Müslümanların nail olacakları sevaplarda önceki günlere nazaran bir artma olmaktadır.
Evveli ve sonu iki kandil gecesi ile aydınlanan Recep ayının uyanık Müslümanlar arasında büyük bir değeri ve müstesna bir yeri vardır. Bu mübarek ayın gün ve gecelerine serpiştirilmiş rahmet ve bereketlerden faydalanmak isteyen müminler göz ve gönül uyanıklığı ile zamanı değerlendirmeye gayret göstermelidirler.
Dün akşam mübarek Regaib kandilini ihya ettik. Gönüllerimizi huzurla doldurduk. Müslümanlar olarak Recep ayının girmesiyle birlikte Ramazan ayı için gerekli ön hazırlıklara başlamış bulunuyoruz.
Mübarek günler ve geceler alışılmış bir takım merasimlerle geçiştiriliyor. Aslında kurtarıcı bir takım hükümleri bize kazandırması için karşılanması ve yaşanması gerekirken, bizler bu mübarek zamanları gelenek olarak karşılıyoruz, bugünlerin ve gecelerin gereğini yapmıyoruz.
Mübarek gün ve gecelerin gereğini yapmak demek, bugünlerin bütün anılarıyla yaşanacağı bir ortamın gerçekleşmesi için çalışmak demektir. Bugünlerin anlamlarının hayata çıkmasını önleyen bir ortamda sorumsuz hareket etmek bugünleri günümüzdeki anlamıyla bir hatıra olarak kabul etmek demektir.
İslâm ile gelen her şey bir hatıra unsuru olarak değil yaşamak için gelmiştir. Hiçbir mübarek gecenin bizim anladığımız manada bir merasime ihtiyacı yoktur.
Bugünlerin bütün anılarıyla yaşanacağı bir ortamın gerçekleşmesi için var gücümüzle çalışmak zorundayız. Allah’ın bizim üzerimize yüklediği birinci vazifemiz de budur. Dinimiz hayatımıza hakim olmadıkça inandığımız gibi yaşamamız da mümkün olmayacaktır, nitekim bugün olmamaktadır da. Biz Müslümanların dağınıklığından, zalimler istifade etmektedirler. Zulüm düzenlerinin mimarları olan zalimlerin günah yüklerine ortak olmak hiçbir Müslümana yakışmaz.
Çocuğumuz hasta iken sabahlara kadar uyumuyoruz. Hele bir bakın Allah’ın Resulünün getirdiği nizam (din) ayaklar altında, gafil Müslümanlar gülüp oynamaktalar. Bunun için başımız beladan kurtulmuyor.
Peki, biz İslam’ı nasıl anlıyoruz. Bilesiniz ki, İslam; hem din hem devlettir, hem ibadet hem de siyasettir. Hatta İslam’ın ibadeti de siyasettir, siyaseti de ibadettir. Bunları biribirinden ayırmak mümkün değildir. Bunlar ruh ile beden gibi biribirlerini tamamlayan iki unsurdur. Siyaset ve devletsiz bir İslam Dini düşünülemez. Başka bir ifade ile İslam dininin yapısında ve özünde devlet ve siyaset vardır. Bu imana sahip olmayanlar bu mübarek vakitleri değerlendirecek ortamları oluşturamazlar. Nitekim oluşturamamışız da.
Peygamberimiz bizim için Allah’ın bir lütfudur. Ahzab suresinin 45, 46 ve 47’nci ayetlerinde haber veriliyor ki:
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahid, bir müjdeleyici, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle Allah’a davet eden bir davetçi, bir nur saçan, bir kandil olarak gönderdik. Allah’tan kendilerine büyük bir lütuf olduğunu mü’minlere müjdele” emri ilahisi son derece calib-i dikkattir.
Peygamberimiz Efendimiz bu aylarda: “Allah’ım! Recebi ve Şabanı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl; bizi Ramazan ayına ulaştır” (Ramuz, 532 Cami 12. Sf:90) diye dua ederdi. Biz de öyle dua edelim.